top of page

Arama Sonuçları

"" için 11 öge bulundu

  • JPMorgan, satın aldığı girişimin kurucusuna dava açtı

    JPMorgan Chase, 175 milyon dolara satın aldığı bir üniversite finansal planlama platformunun kurucusuna dava açıyor. Banka, girişimi anlaşmayı tamamlamak için milyonlarca sahte kullanıcıdan oluşan bir liste oluşturmakla suçluyor. JPMorgan, kullanıcıların dakikalar içinde finansal yardıma başvurmasına ve online üniversite kurslarına kaydolmasına olanak tanıyan çevrimiçi portal Frank'i 2021'nin sonlarında satın almayı kabul etmişti. Dava detaylarına göre, Frank'in 30 yaşındaki kurucusu ve CEO'su Charlie Javice, JPMorgan'a dört milyondan fazla kişinin platforma kaydolduğunu söyledi. Davanın durum tespit sürecinde ise bu kullanıcılara yönelik kanıt istendiğinde gerçekte var olmayan 4.2 milyon öğrenci için sahte müşteriler - adlar, adresler, doğum tarihleri ve diğer kişisel bilgiler oluşturulduğu iddiası gün yüzüne çıktı. İddiaya göre CEO Javice ve Baş Büyüme Sorumlusu Olivier Amar, firmadaki kıdemli bir mühendisten bu sahte kişileri oluşturmasını istedi. İkili, bunun karşılığında bir veri bilimi profesörüne 18 bin dolar ödedi. Banka ve girişim arasındaki anlaşmanın tamamlanmasının ardından gerçekte girişimin 300 bin kullanıcıya sahip olduğu ortaya çıktı. Javice, yasal ücretlerini karşılamaya zorlamak için JPMorgan'a karşı dava açtı. Eski CEO bu süreçte, bankanın satın almanın ardından kendisini kovmak için böyle bir yönteme başvurduğunu söylüyor. Gelişme, JPMorgan'ın teknoloji alanındaki harcama çılgınlığı hakkında daha fazla soru işaretinin oluşmasına neden olabilir. Banka son zamanlarda, devasa 14 milyar dolarlık teknoloji bütçesinde şeffaf davranmadığı gerekçesiyle yatırımcıların eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

  • Finansal konularda robotlara insanlardan daha çok güveniyoruz

    Araştırmalara göre pandemi, yapay zekanın finansal hizmetlerdeki rolüne dair korkuları ortadan kaldırmaya başladı. Son veriler, bireylerin ve iş insanlarının finansal işlerini yürütmede artık robotlara insanlardan daha fazla güvendiğini ortaya koyuyor. Oracle tarafından 14 ülkede 9 binden fazla tüketici ve iş insanıyla yapılan araştırma, salgının dünyanın dört bir yanındaki insanlara ait finansal kaygı, üzüntü ve korkuyu artırdığını ve mali durumumuzu yönetmek için güvendiğimiz kaynakların değiştiğini gösteriyor. Elde edilen sonuçlara göre, kurumsal finans ekiplerinin ve kişisel finansal danışmanların rolünün ve odağının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Oracle’ın verilerine göre tüketiciler ve iş insanları, finansal karışıklığı yönetmede insanlara nazaran teknolojiye giderek daha fazla güveniyor. Araştırmaya katılanların üçte ikisinden fazlası, finansal durumunun yönetilmesinde bir robota insandan daha fazla güvendiğini dile getirdi. Araştırmanın detaylarına indiğimizde ise iş insanlarının %73’ünün, finansmanlarını yönetmek için bir robota kendilerinden daha çok güvendiklerini görüyoruz. Bu kitlenin %77’si de mali yönetimde robotlara kendi finans ekiplerinden daha fazla güveniyor. Sonuçlar ayrıca robotlara güven ne kadar yüksek olsa da tüketicilerin bir ev, araba satın alımı veya emeklilik planlaması gibi önemli kararlarda insan dokunuşunu önemsediğini de ortaya koyuyor.

  • Silikon Vadisini dolandıran kadın girişimci Anna Delvey kimdir?

    2013-2017 yılları arasında New York’ta çok ilginç ve parlak bir dolandırıcılık yaşandı. Üstelik bu dolandırıcılık, girişim kurma hayali olan Rus asıllı bir kadın tarafından yapıldı. Bahsettiğimiz kadın kendini tanıttığı ismiyle Anna Delvey! Bu yıl Netflix’te yayınlanan dizisiyle kendinden epey söz ettiren Anna Delvey aslında kimdi ve bu kadının gerçek öyküsü neydi? New York sosyetesi dahil Silikon Vadisini bile dolandırdığı düşünülen bu kadının hikayesine gelin birlikte bakalım. Gerçek ismi ve kökeni Anna, kendini Delvey soyadı ile tanıtsa da aslında o Rus asıllı bir soyada sahip. Gerçek ismiyle Anna Sorokin, Rusya’dan büyük umutlarla Almanya’ya göçen bir ailenin kızı. 1991 yılında işçi sınıfı bir Rus kasabasında doğan Anna, daima sessiz ve sakin bir çocuk olarak görülüyordu. Maddi durumları kötü olan aile kendini finanse ettirmek umuduyla Almanya’ya göç etti. O dönemler Almanya’da göçmenlere karşı pek iyi tutumlar sergilenmiyordu. Anna, kendini dışlanmış ve farklı hissediyordu. Ancak Anna’nın asıl farkı parlak zihni ve modaya olan ilgisiydi. Genç bir yetişkin haline geldiğinde Vogue, LiveJournal ve çeşitli moda bloglarını saplantılı bir şekilde takip ediyordu. Bu ilgisi, babasını pahalı marka elbiseler alması için epey bir masrafın altına sokuyordu. Kısa sürede kendi lisesinde bir moda ikonu haline geldi. Eğitimi ve mesleği Anna, 2011’de Central Saint Martins sanat okuluna gitmek içinLondra’ya taşındı ancak burada uzun süre tutunamadı. Almanya’ya dönen Anna, modanın kalbi olan Paris’e taşınmak için ailesini ikna etti. Fransız bir moda dergisi olan Purple’da yaptığı stajda aylık 400 € kazanıyordu ve kirasını ailesi karşılıyordu. Bu dönem Anna, Sorokin yerine annesinin kızlık soyadı olduğunu iddia ettiği Delvey soyadını kullanmaya başladı. Aslında tabii ki böyle bir soyad yoktu. Anna’nın Paris’ten sonraki durağı New York oldu. Paris’in kendine özgü insanları ile anlaşamayan Anna, New York’ta daha kolay arkadaş edinebildiğini fark etti ve Purple’ın New York’taki ofisine transfer oldu. Çalıştığı yer, yüksek moda zevkleri ve parlak zekası sayesinde Anna kısa sürede kapalı bir toplum olan New York sosyetesinin içine sızmayı başardı. Anna Delvey Vakfı Girişimi Anna, Purple’dan ayrıldıktan sonra ‘‘Anna Delvey Vakfı’’ adında özel üyelere hizmet veren bir sanat kulübü kurma fikrini ortaya attı. Ancak kendi sosyal çevresindeki zengin üyelerden fon almayı başaramadı. Bu süre boyunca lüks hayatını sürdürebilmek için Almanya’da yüklü bir fonu olduğunu söyleyerek birçok insanı soylu ve zengin bir aileden geldiğine inandırdı. Anna, başka yollar ararken ADV (Anna Delvey Vakfı) için gerçekten ayakları yere basan bir iş planı ortaya çıkardı. Bu plan, RFR Holdings’e ait 6 katlı ve 45.000 metrekarelik Church Missions House’u bir etkinlik ve sanat stüdyosu olarak kiralamayı da içeriyordu. Anna, ünlü mimar Santiago Calatrava’nın oğlundan planlama yardımı alıyordu. Her şey plana göre ilerliyordu. İş planına göre 40 milyon dolarlık bir krediyle Anna hayalindeki vakfı kurabilecekti. Tüm ünlü sanatçılar, mimarlar, büyük işadamları bu işin içindeydi ve gerçekten Anna’ya inanmışlardı. Unutulan ve ödenmeyen paralar Anna, 2014 yazında Montauk, New York’ta bir otelin partisinde zengin mirasçı kozunu oynuyordu ve katılanlara ne kadar zengin olduğunu giydiği kıyafetler, harcadığı paralarla gösteriş yaparak anlatıyordu. Ancak gecenin sonunda daima uyuyacak bir yer arıyordu. O gecenin sabahında bir arabada uyurken bulundu. Tanıdığı az kişiyi davet ederek partiler düzenliyor ve hesabı arkadaşlarına ödetiyordu. Babasının ona para göndermediğini ve fonunun yakında yatacağını söylüyordu. Herkes ona inanıyordu çünkü inanmaları için sebepleri vardı. Anna, 2015 yılında bir akşam yemeğinde sanat koleksiyoncusu Michael Xufu Huang ile tanıştı. Huang, Venedik Bienali’ne katılacaktı ve Anna da onunla gelip gelemeyeceğini sordu. Huang, Anna için uçuş ve otel odası rezerve etti. Ancak döndüklerinde Anna, unutmuş gibi yaparak Huang’a hiç ödeme yapmadı. Anna, buna benzer birçok olayla lüks yaşamını sürdürmeye devam etti. Sosyal sınıfların açığı Kimse zenginlerden kredi kartı isteyemez, bir şekilde ödeyeceklerine inanırlar. Onları para ödeme gibi gereksiz zahmetlerden kurtarırlar. Bir garsonun gelip bu şekilde ödeme istemesi oldukça ayıp sayılır. Anna, bu açığı fark etmişti ve kendi çıkarına kullanmıştı. Bu yöntemi kullanarak özel bir jet bile kiralamıştı. Yakın arkadaşlarını götürdüğü Marakeş’te en pahalı suiti kiralayıp ödemesini yakın arkadaşlarından birinin şirket kartıyla yaptırmıştı. Anna’nın sonunu getiren de bu olay oldu. Yakın arkadaşı Rachel, bu durumu polise bildirip Anna’nın tutuklanmasını sağladı. Rachel, Anna’yı tutuklattıktan sonra yaşadığı travmayı Vanity Fair’de yazdı, abcNews ile röportaj yaptı. İnsanların oldukça ilgisini çeken hikaye sayesinde Rachel binlerce dolar kazandı. İşin ilginç yanı Anna, birçok dolandırılma suçundan yargılanıyordu. Bunların içlerinden beraat ettiği suçlardan biri Rachel’a ödettiği otel masrafıydı. Anna’nın giysileri mahkeme boyunca @annadelveycourtlooks Instagram hesabında yayınlandı. ADV gerçek mi yalan mı? Anna, birçok insanı dolandırmış olsa da sosyal sınıflar arasındaki ayrımcılığın gerçek olduğunu ortaya çıkaran bir hikayeye imza attı. Birçoğumuzun zeka ve çok çalışma ile açamayacağı kapıların, iyi moda bilgisi ve marka elbiselerle nasıl açılacağını gösterdi. Üstelik Anna, ADV’yi açmaya gerçekten çok yakındı. Eğer mirasçı olduğuna dair belgeleri bir şekilde kanıtlayabilseydi bugün Anna’dan dolandırıcı olarak değil, ADV kulübünün kurucusu, başarılı bir kadın girişimci olarak bahseder miydik? Anna gerçekten kredisini alsaydı tüm borçlarını öder miydi? Bu soruların yanıtları Anna’nın parlak ve ilginç düşüncelerinde saklı kalmaya devam edecek. Bonus: Anna’nın hikayesi bu yıl, Inventing Anna dizisiyle Netflix’te yayına girdi. Anna, filmin hakları için Netflix’le 320 milyon dolarlık bir anlaşma yaptı. Bu paranın birçoğu kefaretine gitse de geriye kalan kısım Anna’ya verildi. Anna, şu anda özgür bir kadın olarak hayatını sürdürüyor.

  • Bugünün ofis çalışanları 20 yıl sonra nasıl görünecek?

    İngiltere’de yürütülen bir çalışmayla, günümüzün masa başı yani ofis çalışanlarının çalışma şartlarında değişiklik yapılmaması halinde gelecek 20 yılda nasıl bir fiziksel görünüme sahip olacağı tahmini bir şekilde ortaya kondu. Gerçek bir insan boyutu ve görünümüne sahip Emma adlı bir model aracılığıyla yansıtılan fiziksel değişimler endişe verici seviyede. Model incelendiğinde vücudunun öne doğru eğildiği, midesinin çıkıntılı bir hal aldığı, gözlerinin iyice kırmızılaştığı, bacaklarında çok sayıda varisin bulunduğu ve kamburluğunun artık kalıcı hale geldiği görülüyor. Tüm bunlar, Emma’nın bu zamana kadar ağırlıklı olarak oturarak çalıştığına, sürekli hareketsiz kaldığına ve bilgisayar ekranına uzun süreler boyunca baktığına işaret ediyor. Gelecekteki Meslektaşım raporunun yazarı William Higham konu hakkındaki görüşlerini “Eğer işverenler ve çalışanlar modern masa başı işlerin yarattığı sağlık sorunları için bugünden harekete geçmezse gelecekte hepimiz Emma gibi görüneceğiz. Çalışma hayatlarımızda daha fazla hareket etmek, oturuşlarımızı düzeltmek ve düzenli yürüyüş molaları almak gibi köklü değişiklikler yapmazsak ofislerimiz bizi giderek daha hastalıklı hale getirecek.” sözleriyle dile getiriyor. Ofis ürünleri alanında faaliyet gösteren Fellowes’ın araştırması ise Birleşik Krallık’ta işlerinden dolayı sağlık sorunu yaşayan ofis çalışanlarının %90’ından fazlasının bu sebeple işlerinde kötü performans gösterdiklerini ortaya koyuyor. DijiFi ailesi olarak bu farklı çalışma aracılığıyla tüm ofis çalışanlarını, ofisteki çalışma şartlarını gözden geçirmeye ve sağlıkları için gerekli önlemleri almaya davet ediyoruz. Yoksa gelecekte hep birlikte nasıl görüneceğimiz açık bir şekilde ortada. Kendimize iyi bakalım!

  • Yere izmarit atanların 3D baskıyla elde edilen yüzleri

    Amerika’da, yere sigara izmariti atanları, artık bunu yapmadan önce iki kere düşündürecek bir gelişme yaşandı. Ülkede düzenlenen ilginç bir sergide, yerlere izmarit atanların yüzleri sergilenmeye başlandı. Stranger Visions (Yabancı Görüntüler) adlı bu ilginç proje, Amerikalı eğitimci ve sanatçı Heather Dewey-Hagborg’un New York sokaklarından sigara izmaritleri toplaması ve bunları incelemesiyle başladı. Hagborg, topladığı sigara izmaritlerini genomik araştırmalardan geçirdi ve bunlar üzerinde DNA analizleri yaptı. Ardından elde ettiği verileri bir araya getiren Hagborg, bu kişilerin yüzlerinin yaklaşık olarak neye benzediğini görebilmek amacıyla 3D yazıcılardan çıktılar almaya başladı. Günün sonunda sokakları kirletenlerin suratları birer heykele dönüşürken, bu gelişme tüm dünyada konuşulur hale geldi. Öyle ki proje Toronto polisinin bile ilgisini çekti ve Hagborg ile polis arasında çeşitli suç vakaların aydınlatılmasına yönelik işbirlikleri yapıldı. Hagborg’un ilginç projesi bugün bir sergiye de dönüşmüş durumda. Çalışma sonucu elde edilen heykeller Victoria ve Albert Müzesi, Center Pompidou ve New York Tarih Kurumu gibi yerlerde halka açık bir şekilde sergileniyor. Ancak proje, basının etkisi ve çeşitli endişeler nedeniyle kısa süre içerisinde tartışılır ve eleştirilir bir hale de geldi. Buna rağmen Hagborg’un DNA analizleri üzerinden yürüttüğü fenotipleme çalışmaları uzun bir süre daha konuşulacak gibi görünüyor.

  • Ev yapımı temassız ödeme yüzüğü

    Piyasada giyilebilir ödeme teknolojilerine dair yeteri kadar ürün bulunabilir. Ancak bir kredi kartı kullanıcısı, bununla yetinmeyip kendi giyilebilir teknoloji ürününü geliştirmeye karar verdi ve olaylar gelişti. Bir online eğitim platformunun üyesi olan kahramanımız, kişilerin kendi temassız ve giyilebilir ödeme yüzüklerini üretebilmeleri için bir rehber yayınladı. Rehbere göre ev yapımı temassız ödeme yüzüğü için ihtiyaç duyulan malzemeler yeni bir kredi kartı, bir lehim, reçine, 3D yazıcı ve biraz sabır. Şimdi üretime geçelim. Yüzüğü üretmeye başlamak için önce bankamızdan yeni bir kredi kartı istememiz gerekiyor. Gelen kredi kartını asetonla çözüyoruz ve kartın içinden RFID çipini çıkarıyoruz. Kartta boşalan çip yerine ise bir anten lehimliyoruz. Bu işlemlerin ardından 3D yazıcıdan iç kısmı boş bir yüzük çıktısı alıyoruz. Bu aşamada yüzüğün iç kısmının, çipi içine yerleştirebileceğimiz genişlikte olmasına dikkat ediyoruz. Tüm bu işlemlerin ardından son olarak karttan çıkardığımız çipi yüzüğün içine yapıştırıyor ve yüzüğü reçine ile dolduruyoruz. Ev yapımı giyilebilir teknoloji ürünümüz hazır! Artık cüzdanımızı veya telefonumuzu cebimizden çıkarmadan akıllı yüzüğümüzle ödemelerimizi yapabiliriz. Dileyen okurlarımız küçük bir internet aramasıyla bu basit üretime dair daha fazla bilgi de edinebilir. Kılavuzu hazırlayan kahramanımızın ev yapımı yüzüğüyle gerçekleştirdiği bir ödemeyi de aşağıdaki video aracılığıyla izleyebilirsiniz.

  • Deprem bölgelerinde ATM işlem ücreti alınmayacak

    Türkiye Bankalar Birliği (TBB), depremden etkilenen bölgelerde yapılacak ATM işlemleri hakkında yazılı bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada depremden etkilenen şehirlerde ATM’lerden yapılacak işlemlerden ücret tahsis edilmemesi yönünde karar alındığı ifade edildi. TBB'den yapılan açıklamada "Depremden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa illerinde bulunan ortak ATM’lerden yapılacak işlemlerden ücret tahsis edilmemesi yönünde prensip kararı alınmıştır. Bankacılık sektörü depremden etkilenen bölgeleri yakından takip ederek, ihtiyaç duyulacak desteğin sağlanması amacıyla kamu otoriteleriyle işbirliği halinde gerekli çalışmaları sürdürmeye devam etmektedir." ifadelerine yer verildi. Konu hakkında yeni gelişmeler oldukça sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

  • Japonya'nın ilginç krizi: Seçimler için aday yok

    Japonya, bu Pazar günü yapılacak yerel seçimler için aday eksikliği yaşıyor. Nikkei Asia'nın haberine göre, ülkedeki birçok belediye başkanlığı, meclis üyeliği ve diğer görevler için yeterli sayıda aday bulunamadı. Bu durum, özellikle kırsal bölgelerde, nüfus azalması ve gençlerin kentlere göç etmesi gibi nedenlerle daha da belirgin hale geldi. Bazı bölgelerde, seçimlere tek bir aday katılıyor ve kazanan otomatik olarak seçiliyor. Bu durum, yerel yönetimlerin karşılaştığı zorlukların bir yansıması olarak görülüyor. Yerel seçimler genellikle Japonya'da önemli bir olaydır çünkü belediyeler ve valilikler gibi yerel yönetimler, yerel altyapıların yönetimi ve çeşitli hizmetlerin sunumu gibi önemli konularda karar verme yetkisine sahiptir. Bununla birlikte, son yıllarda, genç nüfusun azalması, kırsal bölgelerde yaşayan insanların şehirlere göç etmesi ve yaşlı nüfusun artması gibi faktörler, aday eksikliği sorununu daha da şiddetlendirdi. Bu durum, yerel yönetimlerin hizmetlerini sunma yeteneklerini ciddi şekilde etkileyebilir. Örneğin, bazı bölgelerde sadece bir aday olduğu için, seçimlerin yapılması gerekli olsa bile sonuç önceden belli olur ve adaylar, sorunların ve önceliklerin tartışılması için bir fırsat sunan kampanya sürecini atlayabilirler.

  • Lloyds, çalışanlarından haftada iki gün ofise dönmelerini istiyor

    Lloyds Banking Group, hibrit çalışanların, haftada en az iki günlerini ofiste geçirmelerini gerektiren yeni kurallara uymalarını sağlamak için ofis kart verilerini kullanacak. İlk olarak Financial Times tarafından bildirilen gelişmeye göre Lloyds CEO'su Charlie Nunn, değişikliğin şu anda hibrit bir modelde çalışan ofis personeli için geçerli olacağını ve büyük çoğunluğun değişikliğe Eylül ayına kadar geçiş yapmasının beklendiğini söyledi. Kart okutmaya ilişkin veriler, ofis devamlılığını izlemek üzere banka yöneticileriyle paylaşılacak. Personel yeni kurallara uymak istemezse, yöneticiler personelle görevleri hakkında daha ciddi konuşmalar yapabilecekler. Nunn, konu hakkındaki görüşlerini "Bu değişiklik, birbirimizi desteklemek ve eşitlik yaratmakla ilgili. Esnek çalışmanın herkes için adil, kapsayıcı ve üretken olmasını istiyoruz."

  • Elon Musk’ın Starlink çanaklarına en yoğun ilgi kedilerden

    Elon Musk'ın küçük uydu takımyıldızlarını kullanarak internet servis sağlayıcısı oluşturma fikri Starlink, görünüşe göre soğuk günlerde kedilerin ilgi odağı haline geldi. Bunu bir Starlink müşterisinin yakın zamanlı tweeti ortaya çıkardı. Tweette paylaşılan görselde, sıcak kalmak ve Starlink çanağının ürettiği ısıdan faydalanmak için birbirine sarılarak duran beş kedi görünüyor. Starlink müşterisi olan Twitter kullanıcısı Aaron Taylor, noel gecesi paylaştığı tweette "Starlink, kediler çanağın soğuk günlerde biraz sıcak verdiğini öğrenene kadar harika çalışıyor." ifadesini kullandı. Starlink, Spacex'in yörüngesel uyduları kullanan internet hizmeti. Hizmet, yakın zamanda Çin uzay istasyonunun yolundan çekilmek zorunda kalmasının ardından uluslararası bir olaya sebebiyet verdi. Ancak Starlink’in çanakları Çin uzay istasyonunundan kaçabilse de sevimli kedilerin istilasından o kadar kolay kaçamayabilir.

  • Google, kredi uygulamalarının kişi listelerine erişmesini yasaklıyor

    Google, kullanıcıların kişisel bilgilerine erişen uygulamaların sayısını azaltmak için hamleler yapmaya devam ediyor. Şirket, kullanıcıların kişisel iletişim listelerine erişen kredi uygulamalarını yasaklamaya karar verdi. Bu uygulamalar, kredi puanlarını hesaplamak ve borç tahsilatı yapmak için kullanıcılardan telefon rehberlerini tarama izni istiyordu. Ancak bu, kullanıcıların kişisel bilgilerini ifşa ettiği ve bilgilerin taciz edici bir şekilde takip edilmesine neden olduğu için eleştirilere neden oldu. Google, kullanıcıların güvenliğini ve gizliliğini korumak için bu uygulamaların Google Play Store'dan kaldırılmasını talep etti. Ayrıca, benzer bir hamle, geçen yılın sonlarında Hindistan'daki kullanıcılara yönelik olarak yapılmıştı. Bu hareket, diğer teknoloji şirketlerinin de benzer yasakları uygulama yolunda ilerlemelerine neden olabilir.

bottom of page